Kivi tropikal ve subtropikal iklimlerde yetişen bir meyve ve ülkemiz dünyada kivi üretiminde ilk on sıra içerisinde yer alıyor. Türkiye’nin ılıman bölgelerinin olması kivi üretimini mümkün hale getiriyor. Durum böyle olunca kiviye diğer tropik meyveler gibi pek yabancı gözle bakmıyoruz. Kivi uzun yıllardır pazarlarda, manavlarda ve marketlerde satılıyor. Ülkemizde bol olan ve sevilerek tüketilen kivi meyvesi dünya genelinde de oldukça seviliyor.
Kivinin asıl kökeninin Çin’in doğusu ve güneyi olduğu biliniyor. Asma benzeri odunsu bir bitkide yetişen kivi meyvesinin dış kabuğu oldukça ince ve tüylü. Kahverengi renkte olan kabul bir soyucu ya da bıçak yardımı ile kolayca soyulabiliyor. Kabuğun altında ise yeşil, ortası ise beyazımsı etli kısım bulunuyor. Bu etli kısımda kivinin küçük siyah tohumları da yer alıyor. Kivinin etli kısımları ve tohumları yenebiliyor. Kivi meyvesinin tadı hem tatlı hem de ekşi olması nedeniyle insanlar tarafından çok seviliyor. Kivinin tadının dildeki tat alma nöronlarının pek çoğunu uyardığı biliniyor.
Kivinin kökeni “Actinidia deliciosa” bitkisinden geliyor olsa da günümüzde meyvesini tükettiğimiz kivinin “kültürvaryete” bitkisi olduğunu söylemek gerek. Yani bugünkü kivi bitkileri doğal veya yapay yollar ile melezleşmiş yapıya sahip. Bu da kivinin iklimsel şartlara daha dayanıklı olmasını sağlıyor.
Bugün kivi üretiminin merkezi Yeni Zelanda olarak biliniyor. Çin’den bu bitkiyi ilk alan ülkelerden biri olan Yeni Zelanda üreticilikte kendi sınırlarını aştı. Hatta ülkenin vatandaşları kendilerini “Kiviler” olarak bile niteliyorlar. Kivi, Yeni Zelanda dışında Türkiye, ABD, İtalya, Japonya, İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerde de üretiliyor. Bu sebeple dünyada kivi tüketimi ve meyvenin bilinirliği üst düzeyde diyebiliriz.
Kivi meyve olarak işlenmemiş bir şekilde tüketilebildiği gibi işlenmiş şekilde de pek çok gıda ürününün içerisinde kullanılıyor. Kivi büyük bir C vitamini kaynağı olarak ön plana çıkıyor.