Dünya Çay Komitesi tarafından hazırlanan Dünya Çay Raporu’na göre, dünyanın kişi başına en çok çay tüketen ülkesi, Türkiye. Ülkemizde kişi başına düşen yıllık çay tüketimi ortalama 3,5 kilogram olarak hesaplanmış. 2019 yılında ülke genelindeki yıllık tüketimin ise 260 bin ton civarında seyrettiği belirlenmiş. Hal böyleyken, çayla aramızda milletçe çok güçlü bir ilişki olduğu aşikar. Nefis kahvaltılardan dost sohbetlerine, tatlı molalarından iş ve okul çıkışlarına kadar her anda, taptaze demlenmiş bir bardak çay bize eşlik edebiliyor. Hatta kimi zaman çaya şiirler yazılıyor, methiyeler düzülüyor.
Çayla bu kadar güçlü bir bağımız olmasına rağmen, aslında ülke genelinde ağırlıklı olarak siyah çay tüketiyoruz. Oysa dünya genelinde yaygın olarak tüketilen ve bazı ülkelerin mutfak kültürlerinde kendine önemli bir yer edinen birçok farklı çay türü var. Daha da ilginci, aslında söz konusu çay türlerinin birçoğu aynı bitkinin yapraklarından elde ediliyor. Ancak ortaya hem tadı hem de görünümü bambaşka olan farklı çay çeşitleri çıkıyor. Dilerseniz kendinize tavşan kanı demlenmiş bir çay alın ve bu türleri daha yakından tanımaya geçelim. Dünyadaki çay çeşitleri arasında yapacağımız keyifli keşif yolculuğu başlıyor!
Çayın Tarihçesi: Çay Hayatımıza Nasıl Girdi?
Günümüzde dünyada sudan sonra en çok tüketilen içecek olan çay, yaklaşık beş bin yıllık köklü bir geçmişe sahip. Aslında dünyada en yaygın olarak tüketilen çay çeşitleri; yani beyaz, siyah ve yeşil çay; aynı bitkinin yapraklarından elde ediliyor. Latince ismi Camellia Sinensis olan ve halk arasında çay bitkisi olarak da adlandırılan bu bitki, farklı üretim tekniklerine tabi tutulduktan sonra bambaşka çay türlerini ortaya çıkarıyor. Aslında Camellia Sinensis bitkisinden elde edilen toplamda altı farklı çay türü mevcut. Ancak söz konusu ana türler farklı ülkelerin mutfak kültürleriyle ve değişik demleme teknikleriyle buluşunca, ortaya çok daha geniş bir seçenek yelpazesi çıkıyor. Günümüzde dünya genelinde bin beş yüzden fazla çay türü olduğu düşünülüyor.
Camellia Sinensis bitkisinin yaprakları, M.Ö. 2700’lü yıllarda Çin’de tıbbi amaçlarla kullanılıyormuş. Bir efsaneye göre, Çin İmparatoru Shen Nung’un hizmetinde çalışan kişiler ateşin üzerinde su kaynatırken, bitkinin yapraklarından biri suyun içine düşmüş. Yaprak suda demlendikçe ortaya çıkan koku imparatorun hoşuna gidince, suyun tadına da bakmak istemiş. Bu efsanenin doğruluğundan emin olmak güç. Ancak çay yaprakları bir şekilde demlenmeye başlamış ve ortaya dünyanın en popüler içeceklerinden biri çıkmış. M.Ö. 10. yüzyılda, artık Çin’de gerçek anlamda çay tüketimi başlamış.
Çay tüketimi, Çin’in ardından Kore, Japonya ve Vietnam’a da yayılmış. Bu süreçte, çay yapraklarını uzun zamandır medikal amaçlarla kullanan Hindistan da bu akıma kapılmış. Avrupa’nın çayla tanışması ise bundan çok daha sonrasına, 17. yüzyıla uzanıyor. Bu dönemde Çin’den Portekiz’e giden çay eksperleri, ülke topraklarına Camellia Sinensis bitkisini ekmeye başlamış. Bu sayede zamanla İngiltere de çayla tanışmış ve aslında çayın yaygın bir içecek olarak tüketilmesinin ilk adımı da bu vesileyle atılmış. Bildiğiniz üzere, çay tüketiminde tıpkı Türkiye ve Çin gibi dünyanın ilk sıralarında yer alan diğer iki ülke de İngiltere ve İrlanda. Bu iki ülkenin 1700’lü yılların sonlarına doğru çayı günlük tüketime adapte etmesi, tüm dünyanın çayla olan ilişkisini de değiştirmiş. İngiltere’den çay bitkisinin bir içecek yapımında nasıl kullanılabileceğini öğrenen Hindistan, kısa süre içinde topraklarında ciddi ölçüde çay hasadı yapmaya başlamış.
Ülkemizin çayla tanışması da aslında aynı süreçte gerçekleşmiş. 1787 yılında Bursa’da Japonya’dan gelen ilk çay tohumları ekilmiş. Ancak bu ilk girişim, iklim koşullarından kaynaklı olarak başarısızlıkla sonuçlanmış. 1924 yılında ise Rize’de çay üretimi yapılmasına meclisten onay gelmiş ve ülkemizin çay üretimi temelleri atılmış olmuş. 1947’de kurulan ilk çay fabrikamız, dünyaya kıyasla üretime geç başlamış olmasına rağmen kısa süre içinde ciddi düzeyde üretim yapmış. Böylece, Türk halkıyla çay arasındaki ayrılmaz bağ da kurulmuş.
Çay sözcüğü de Çin’in Mandarin lehçesindeki “cha” sözcüğünden geliyor. Bu nedenle Orta Asya ve Orta Doğu coğrafyasında yer alan birçok ülke, çay sözcüğünü benzer şekilde telaffuz ediyor. Çayla nasıl tanıştığımızı anlattığımıza göre; gelin, çay türlerini daha yakından tanımaya geçelim. Bakalım hem dünyadaki altı temel çay türü hem de onların alt grubunda yer alan diğer çeşitler nelermiş?
1. Beyaz Çay
Dünya genelinde tüketimi yeşil ve siyah çaya kıyasla daha düşük olan beyaz çay, aslında üretimi en kolay olan çay türü. Çünkü beyaz çay yapımında Camellia Sinensis bitkisinin yaprakları toplanıyor ve hiçbir işleme tabi tutulmadan kurutuluyor. Hasat sırasında bitkinin yalnızca genç yaprakları ve tam açılmamış tomurcukları seçiliyor. Kurutulan yaprakların sıcak suda demlenmesi sonucunda da ortaya beyaz çay çıkıyor. Tüm bu sebeplerden ötürü, beyaz çayın aroması da siyah ve yeşil çaya kıyasla daha hafif. Ayrıca, düşük miktarda işlem görmesinden ötürü bu türlere kıyasla daha az düzeyde kafein içeriyor.
2. Yeşil Çay
Beyaz çay yapımında, Camellia Sinensis bitkisinin yapraklarının doğal süreçte kuruması bekleniyor. Ancak yeşil çay yapımında durum farklı. Yeşil çayın elde edilebilmesi için, yaprakların toplandıktan hemen sonra ısıya maruz bırakılarak kurutulması gerekiyor. Çünkü bu işlem, çay yapraklarının okside olmasını önlüyor. Keza yeşil çayın renginin gerçekten yeşil olmasını sağlayan unsur da bu. Yeşil çay üretimi ağırlıklı olarak Japonya ve Çin’de yapılıyor. Açık renkli ve berrak bir deme sahip olan yeşil çay; antioksidan özellikli, polifenoller ve kateşinler bakımından zengin bir çay türü. Bu nedenle ödem atımına yardımcı olması için de sık sık tüketiliyor.
3. Siyah Çay
Gelelim hem bizim hem de İngilizlerin gözünün nuru olan siyah çaya! Siyah çay yapımında çay bitkisinin yaprakları kurutulurken oksijenle tepkimeye giriyor. Böylece yaprakların hücre öz suyundaki kimyasal bileşenler de değişiyor ve yapraklar okside oluyor. Siyah çay, beyaz ve yeşil çaya kıyasla daha çok işlem gördüğü için, kafein oranı da bu türlere göre daha yüksek. Yoğun aromasını ve koyu rengini de söz konusu işlemlere borçlu. Ne var ki, yine bu sebeple diğer türlere kıyasla daha düşük seviyede antioksidan içeriğine sahip.
4. Oolong Çayı
Beyaz, siyah ve yeşil çay yapımında da kullanılan Camellia Sinensis isimli bir bitkinin yapraklarından elde edilen Oolong çayı, dünyadaki altı temel çay türünden biri. Keza söz konusu türlerin tümü aynı...
Camellia Sinensis bitkisinin olgun yapraklarının kısmi oksidasyona maruz bırakılması sonucunda elde edilen Oolong çayı, hem tat hem de yoğunluk bakımından siyah ve yeşil çayın arasında duran bir tür. Oksidasyon düzeyi %10 ile %80 arasında değişebiliyor ve yapraklar düşük düzeyde okside olduğu takdirde yeşil çaya, yüksek düzeyde olduğu takdirde de siyah çaya daha yakın bir lezzet ortaya çıkıyor. En iyi Oolong çayının Çin’de ve Tayvan’daki Wuyi Dağları’nda üretildiğini söylemek mümkün. Bu çay türü de genel olarak Asya ülkelerinde yaygın bir şekilde tüketiliyor.
5. Pu’erh Çayı
Pu’erh çayı, tarihte ilk kez Çin’in Yunnan eyaletinin yakınlarında bulunan bir bölge olan Pu’erh’te hasat edilen ve ismini de bu bölgeden alan bir çay türü. Bu türün hem işleme teknikleri...
Çin’in Yunnan eyaletinin yakınındaki Pu’erh adlı bölgede hasat edilen Pu’erh çayı, Çin’in en ünlü ve değereli çaylarından biri. Hatta ülkede şifalı olduğuna dair yaygın bir inanış var. Camellia Sinensis’in hem yapraklarının hem de gövdelerinin toplandıktan sonra kurutulması sonucunda hazırlanan bu türün fermente edilmiş ve edilmemiş farklı versiyonları var. Fermente edilen versiyonlar karanlık odaların ya da devasa kutuların içinde yüksek neme maruz bırakılıyor. Fermente edilmeyenler ise genellikle preslenerek kurutuluyor. Pu’erh çayının en ilginç özelliklerinden biri, tadının ve kalitesinin bekletildikçe artması. Hatta bu özelliği açısından şaraba da benzetiliyor.
6. Matcha Çayı
Japon çay seremonilerinin yıldızı olan matcha çayı, aslında yeşil çayın bir alt türü. Ancak birçok özelliği bakımından yeşil çaydan tamamen ayrılıyor. Yeşil çayın ana vatanı dünyanın yaklaşık %80’ini kapsayan üretim...
Dünya genelinde yeşil çayın yaklaşık %80’i Çin’de üretiliyor. Ancak yeşil çayın bir alt türü olan matcha çayının ana vatanı Japonya. Geleneksel Japon çay seremonilerinde de çok önemli bir yere sahip olan matcha çayı, ismi Japoncada toz ve çay anlamına matcha tozunun sıcak ya da soğuk suyla karıştırılması sonucunda hazırlanıyor. Bu toz ise Camellia Sinensis bitkisinin yapraklarının oldukça farklı bir yöntemle hasat edildikten sonra öğütülmesiyle elde ediliyor.
Matcha tozu yapımında çay yaprakları önce kademeli olarak gölgelendiriliyor. Maruz kaldıkları güneş ışığı azaldıkça daha çok klorofil ve amino asit üretmeye başlıyorlar. Böylece yaprakların antioksidan içeriği ve aroması da artıyor. Bu işlemin ardından toplanan yapraklar önce buharlanarak okside olmaları önleniyor. Daha sonra da kurutulup boyutlarına göre ayrıldıktan sonra toz haline gelene dek öğütülüyor. Geleneksel matcha çayını hazırlamak için, bir çay kaşığı matcha tozunu bir fincan sıcak suyla karıştırmak yeterli. Suyun yerine süt kullanıldığı takdirde de ortaya matcha latte adı verilen içecek çıkıyor.
7. Kombuça Çayı
Kombu çayı olarak da bilinen Kombuça çayı; fermantasyon, yani mayalama işleminden geçirilen bir çay türü. Probiyotik özelliğinden dolayı özellikle son yıllarda sağlıklı beslenme listelerinde kendine daha geniş bir yer bulduğunu...
Kombuça çayı, Kombucha isimli bir mantardan elde edilen bir çay türü. Kombuça çayı yapımında Kombucha mantarı, içinde şeker ve siyah ya da yeşil çay, kimi zaman da alkol bulunan bir tür solüsyonun içinde bekletiliyor. Başka bir deyişle, bu çay türü mayalandırma işleminden geçiriliyor. Çayın yapımında Kombucha mantarı kültürü kullanıldığı için, bu çayı evde kolayca hazırlamak ya da her yerde bulabilmek pek mümkün değil. Ancak özellikle Çin, Tayvan ve Nepal gibi ülkelerde yaygın şekilde tüketiliyor. Solüsyonun içeriğindeki şeker ya da alkol fermantasyon sürecinde büyük ölçüde tükendiği için, çayın tadı alkollü ya da şekerli olmuyor.
8. Earl Grey
İsmini eski İngiliz başbakanı Charles Grey’den alan Earl Grey, klasik siyah çayın bergamot aroması ya da yağıyla tatlandırılmış versiyonu. Kendine has bir turunçgil aroması kazanan bu tür, özellikle İngiliz mutfak kültürünün ve beş çaylarının vazgeçilmezi haline gelmiş durumda. Charles Grey bu çay türüyle Çin’den ona gelen bir hediye sonucunda tanışmış. Nihayetinde de çayın tadını o kadar beğenmiş ki İngiliz çay tüccarlarından da aynı türü üretmelerini istemiş. Bir süre sonra Avrupa’nın geneline de yayılan Earl Grey, günümüzde dünyanın birçok farklı noktasında çok yaygın şekilde tüketiliyor.
9. Masala Çayı
Ana vatanı Hindistan olan Masala çayı, günümüzde Uzak Doğu mutfak kültürünün genelinde oldukça önemli bir yere sahip. Hatta dünyanın birçok farklı noktasında da yaygın olarak tüketiliyor. Masala çayı, esasen içinde...
Hint kültüründe oldukça önemli bir yer tutan Masala çayı, farklı lezzetlerin ve baharatların bir araya geldiği içecekleri sevenler için oldukça cazip bir alternatif. Masala çayı için gerekli karışımın içinde siyah çay, yıldız anason, kabuk tarçın, kakule, tane karabiber, zencefil, anason ve karanfil tohumu bulunuyor. Bu malzemelerin tümü, bir kısmı havanda dövülerek öğütüldükten sonra, sıcak suda kaynatılıyor. Son aşamada da çayın içine süt ilave ediliyor. Orijinal tarifte manda sütü kullanılsa da inek sütüyle yapılan Masala çayı versiyonları da mevcut. Arzu edenler, çaya bal ya da şeker ilavesi de yapabiliyor.
10. Hibiskus Çayı
Orta ve Güney Amerika, Meksika ve Afrika gibi bölgelerin tropik iklimli alanlarında yetişen bir bitki olan hibiskustan elde edilen hibisksus çayı, en popüler bitki çayları arasında yer alıyor. Hibiskus, son...
Bizim çay olarak adlandırdığımız, ancak aslında farklı meyvelerden ya da bitkilerden elde edildikleri için kafein içermeyen ve esasen çayla bir ilişkisi olmayan birçok farklı içecek türü var. Papatya, adaçayı, kuşburnu, ıhlamur, rezene, böğürtlen, elma ve portakal gibi çok sayıda bitki ve meyveden çay yapmak mümkün. Bu tür çaylar, hem kalorilerinin düşük olması hem de kafein içermemeleri sebebiyle klasik çaya bir alternatif olarak sık sık tüketiliyor. Hibiskus çayı da bu gruba dahil olan bir çay türü. Egzotik ve hoş kokulu bir bitki olan hibiskusun parlak ve kırmızı çiçeklerinden elde ediliyor. Bu çiçekler çaya da yakut kırmızısı bir renk veriyor.
Hibiskus çiçeklerinin tadı tek başına acı olabildiği için, hibiskus çayı genellikle narenciye suları, kuşburnu ya da baharatlar kullanılarak tatlandırılıyor. Agave şurubu, bal ya da şeker gibi tatlandırıcıları tercih etmek de mümkün. Ancak hibiskusun vücuttaki östrojen seviyelerini değiştirebilmesi nedeniyle, hamilelerin ve emziren annelerin doktora danışmadan bu çayı tüketmemesi tavsiye ediliyor.
11. Rooibos Çayı
Ülkemizde kırmızı ya da kızıl çay olarak da adlandırılabilen rooibos çayı, ana vatanı Güney Afrika olan ve Latincede aspalathus linearis olarak adlandırılan rooibos bitkisinden elde edilen bir bitki çayı. Esasen...
Çok sevilen bitki çaylarından bir diğeri de ana vatanı Güney Afrika olan rooibos bitkisinden elde edilen rooibos çayı. Rooibos bitkisinin yaprakları toplandıktan sonra hemen kurutulursa yeşil kalıyor. Bu işlem, yaprakların antioksidan içeriğini de korumasını sağlıyor. Ancak yaprakların fermente edilmesi, çayın lezzetini de artıran bir faktör. Fermantasyon işlemine tabi tutulmuş yapraklar turuncu ya da kırmızı tonlarında oluyor. Bu nedenle hem yeşil hem de kırmızı rooibos çayı seçenekleri mevcut. Kırmızı rooibos çayının antioksidan içeriği daha düşük olsa da tüketiciler tarafından daha çok tercih ediliyor. Rooibos çayı hafif tatlı bir lezzete sahip. Bu sayede şeker tüketmeden tatlı bir çay içmek isteyenler için de cazip bir alternatif oluşturuyor.
12. Da Hong Pao Çayı
Çin’in Fujian eyaletinin kuzeybatı tarafında kalan Wuyi Dağları’nda üretilen Da Hong Pao çayı, dünyanın açık ara en pahalı ve değerli çayı olarak kabul ediliyor. Oolong çayının en güçlü fermantasyon düzeyine...
Sıra, açık ara farkla dünyanın en pahalı ve değerli çayı olan Da Hong Pao çayından söz etmeye geldi. Çin’in Fujian eyaletindeki Wuyishan isimli dağlık bir bölgede üretilen bu çayın gramı neredeyse 1500 dolar değerinde. Yani, bir demlik çay için aşağı yukarı 10 bin doları gözden çıkarmanız gerekiyor. Çayı bu kadar değerli ve pahalı kılan temel unsur, kalitesi. Wuyishan’ın asırlardır dağ yamaçlarından gelen yağmur sularıyla beslenen toprakları, mineral bakımından son derece zengin. Ayrıca, çay üretimi çoğunlukla ana bitkilerden kesilen fidelerden elde edilen yapraklarla yapılıyor. Ancak Da Hong Pao çayında doğrudan ana bitkiler kullanılıyor. Ana bitkiler fidelere kıyasla sayıca çok daha az olduğu için, Da Hong Pao çayı da günden güne değerleniyor.
13. Lapsang Souchong (İsli Çay)
Bildiğiniz üzere, çay konusunda hem üretim hem de tüketim bakımından lider ülkelerden biri Çin. Çin’in Fuijan adlı eyaletinde üretilen çaylar, tıpkı ülkemizde ya da dünyanın farklı ülkelerinde üretilen çaylar gibi...
Çin’in Fuijan adlı eyaletinde üretilen Lapsang Souchong, Türkçe ismiyle isli çay, aslında Camellia Sinensis bitkisinin yapraklarından elde edilen klasik bir çay türü. Ancak bu türün yapımında çay yaprakları güneşte kurutulmak yerine, çam ağacı kökleri kullanılarak solduruluyor. Ardından, solan yapraklar büyük ahşap fıçıların içinde okside olmaya bırakılıyor. Son aşamada da özel tavaların içinde kavruluyorlar ve ortaya son derece yoğun ve isli bir lezzet çıkıyor. Çin’in küçük bir köyünde 17. yüzyıldan beri üretilen isli çay, günümüzde dünyanın birçok ülkesinde oldukça popüler. Ancak yoğun tatları sevmeyenler için, bu çay türü çok iyi bir seçim olmayabilir.
Sıra | İçerik | Kullanıcı Puanı |
---|---|---|
1 | Beyaz Çay | 8,8 |
2 | Yeşil Çay | 9,6 |
3 | Siyah Çay | 9,6 |
4 | Oolong Çayı | 8,0 |
5 | Pu’erh Çayı | 7,6 |
6 | Matcha Çayı | 8,0 |
7 | Kombuça Çayı | 8,0 |
8 | Earl Grey | 9,2 |
9 | Masala Çayı | 8,8 |
10 | Hibiskus Çayı | 9,2 |
Değil mi :))